MUDEBBEC
Sözlükte dibâc denilen
kıymetli bir kumaşla süslenmiş müzeyyen ve başı, hilkat ve bünyesi çirkin ve
kabih olan insan ve hayvan manalarına ismi mef’uldür.
Hadis ıstılahı olarak
genelde akranın yani yaş ve isnad itibariyle birbirlerine yakın ravilerin
birbirlerinden rivayetlerine denir.
el-Irâki'nin
belirttiğine göre ilk defa ed-Dârekutni tarafından isimlendirilerek hakkında
müstakil bir kitap te'lif edilmiş olan müdebbec, el-Hâkimu'n-Nisâbûrî'ye göre
Tâbi'în, Etba'u't-Tâbi'în ve sonra gelen İslâm âlimlerinden akran olanların
birbirlerinden rivayet şekillerinden biridir. Ona göre akran'ın birbirlerinden
rivayetleri üç çeşittir. İlki mudebbecdir ve birbirlerine yakın iki raviden
birinin diğerinden onun da öbüründen rivayet etmesidir. Bu tarifi veren
el-Hâkim sonra da Sahabe, Tâbi'în, Etbâ'ut-Tâbi'în ve daha sonraki tabakalardan
ravilerin birbirlerinden rivayetlerinden misaller zikretmektedir. Ne var ki
birbirlerinden rivayette bulunan yakın kimselerden maksadın yaşça ve isnadca
birbirlerine yakın olanlar olduğunu tasrih ettiği halde mudebbecin tarifinde
esas olan akran'ın yaşça birbirlerine yakın olanlar mı, yoksa isnad yakınlığına
sahip raviler mi olduğunu açıklamamaktadır. Bununla birlikte birbirlerinden
rivayette bulunanlara sahabeden Hz. Aişe'nin Ebu Hureyre'den, Tabi'înden Ömer
b. Abdilaziz'in ez-Zuhrî'den, Etbâ'uttabi'inden Mâlik b. Enes'in el-Evzâ'î'den,
daha sonraki tabakalara mensup olanlardan ise meselâ, Abdurrazak’ın Ahmet b.
Hanbel'den rivayetlerini misal verdiğine bakılırsa, Mudebbeci isnadca
birbirlerine yakın kimselerin birbirlerinden rivayetleri olarak gördüğü
söylenebilir. Nitekim İbnu's-Salâh da “el-Hakim mudebbecin tanıtılmasında
ihtimal, yaşça yakınlık olmasa da isnad yakınlığı ile yetinmiştir” diyerek buna
işaret etmiştir. Âlimimize göre de müdebbec birbirlerine yakın olanların
birbirlerinden rivayetleri cümlesindendir. Misalini sahabeden Hz. Aişe ile Ebu
Hureyre'nin birbirlerinden, Tabi'înden Ömer b. Abdilaziz ile ez-Zuhri'nin
karşılıklı olarak birbirlerinden, Etbâu't-Tâbi'înden Mâlik b. Enes'in
el-Evzai'den, el-Evzâ'înin Mâlik'ten; Etba'ut-Etbâdan ise Ahmed b. Hanbel'in
Ali İbnu'l-Medinî'den, Ali İbnu'l-Medinî'nin de Ahmed b. Hanbel'den karşılıklı
rivayetleri teşkil eder.
İbnu's-Salâh bu
görüşünde, misaller dahil, tamamen el-Hâkim'e uymuştur. Her ikisinin tarifine
göre müdebbec isnad itibariyle birbirlerine yakın iki ravinin birbirlerinden
rivayetleri olmaktadır. Nitekim gerek el-Hâkim'in gerekse İbnu's-Salâh'ın
akranının rivayetleri arasında müdebbec olmayanlar olarak zikrettikleri
rivayetler iki akrandan birinin diğerinden tek taraflı rivayetleridir.
Bununla birlikte
el-lrâki mudebbecin bu tarifine itiraz ederek şunları söylemiştir:
“el-Hâkim'in ve ona tabi
olan İbnu's-Salâh’ın mudebbecin iki yakının rivayetlerinden ibaret olduğunu
söylemeleri doğru değildir. Doğrusu, mrudebbec akran olsun, biri diğerinden
büyük olsun, iki ravinin birbirlerinden rivayetidir.
Böyle rivayette büyüğün
küçükten rivayeti rivayetu'l-ekâbir ani'l-esâğir nevinden olur. Şu var ki
el-Hâkim müdebbec ismini adını vermediği bir şeyhten nakletmiştir ki o şeyhden
kasdi ed-Dârekutnî'dir; zira ed-Dârekutnî şeyhlerinden biridir. Bildiğime göre
ise Müdebbec ismini ilk defa kullanan ve o konuda ilk olarak el-Mudebbec adında
etraflı bir kitap yazan odur. Bu kitabın elimde sahih bir nüshası mevcuttur.
Burada Müdebbec için iki ravinin akran olmalarını kayda bağlamış değildir.
Kaldı ki ed-Darekutnî bu eserinde Hz. Ebu Bekr'in Nebi (s.a.s)'den, Nebi
(s.a.s)'in Hz. Ebu Bekr'den, Hz. Ömer'in, Nebi (s.a.s)'den, Nebi'in Hz.
Ömer'den, Sa'd b. Ubâde'nin Nebi (s.a.s)'den; Nebi (s.a.s)'in Sa'd b. Ubâde'den
rivayetlerini zikretmiştir. Aynı şekilde Hz. Ömer'in Ka'bu'l-Ahbar'dan
Ka'bu'l-Ahbar'ın Hz. Ömer'den; İbn Mes'ud'un Zirr b. Hubeyş'den, Zirr'in de İbn
Mes'ud'dan; İbn Ömer'in Atıyye el-Avfî'den; Atıyye'nin İbn Ömer'den...
rivayetleri gibi Sahabenin Tabi'înden rivayetlerine de yer vermiştir. Keza
kitabında Abdullah b. Avn ve Yahya b. Saîd el-Ensârî'nin Mâlik'ten, Mâlik'in
herbirinden rivayeti gibi Tabiîlerin Etbâ'ut-Tâbi'înden rivayetlerine de yer
verilmiştir. Bundan başka aynı kitapta Ma’mer'in Abdurrezzak'tan,
Abdurrezzak’ın Ma’mer'den rivayeti misali Etbâ Etbâ'it-Tâbiînin
Etbâ'u'l-Etbâ'dan rivayetleri de vardır. Bütün bunlar delâlet ederki Müdebbec,
birbirlerinden rivayet eden ravilerin karin olmasıyla kayıtlı değildir. Aksine
mudebbecin hükmü daha umumidir.”
Görüldüğü gibi el-Irâkî
mudebbeci daha şümullü görmekte, büyüklerin küçüklerden rivayetinin de
mudebbece dahil olacağını ileri sürmektedir. Fakat bu itirazının kabule şayan
görüldüğünü söylemek zordur; çünkü meşhur âlim İbn Hacer de akran olan ravi ile
şeyhinin birbirlerinden rivayetine müdebbec denileceğini, şeyhin talebesinden
hadis rivayet etmesi halinde bunun müdebbec değil büyüklerin küçüklerden
rivayetine dahil olacağını söylemiştir. Böylece o, el-Irâkî'ye katılmamış,
el-Hâkim ile İbnu's-Salâh'a uymuştur.
Mudebbecin sözlük
manasını dikkate alanlar böyle birbirinden hadis rivayet edenlerin
rivayetlerine ne yönden bu ismin verildiğine dair izahlar yapmışlardır.
el-Irâkî'ye göre
müdebbec, müzeyyen manasına Arapçaya Farsçadan geçmiş dibâc kelimesinden
alınmadır.Nitekim dibâcetu'l-vech yüz güzelliğine denir. İbn Mes'ud'un “hamim”
le başlayan surelere Kur'ân-i Kerim'in dîbâcı demesi de aynı manasındandır. Bu
manadan alınma bir terim kabul edildiği takdirde müdebbec, isnadda iki karin
denilen akranın veya biri büyük diğeri küçük olmak üzere birbirinden rivayette
bulunan iki ravinin bir araya gelmesi halinde olur. Böyle iki ravi daha çok
ikisinin de alim yahut hafız olması; yahutta her ikisinde (veya sadece
birisinde) tercih sebeplerinden birisi bulunması halinde bir isnadda bir araya
gelir. Bunlardan biri söz konusu olup da birbirinin akranı iki ravinin bir
isnadda bir araya gelmesi ise ravinin musâvât dolayısiyle uluvdan yahut aksine
nuzûldan vazgeçmesine imkan verir. Böylece isnadda tahsin ve tezyin hasıl olur.
Ahmed b. Hanbel'in Yahya b. Ma'inden; Yahya'nın da Ahmed'den rivayetleri böyledir.
Dahası, akranın birbirinden rivayeti çok kere hadîs ilminin inceliklerine vakıf
alimler arasında olur. Bu da isnad için süs mesabesindedir.
Mudebbece neden bu ismin
verildiği konusunda şu da söylenebilir: Mudebbecde vaki olan iki karinin ikisi
de bir tabakadan ve aynı derecededirler. Böylece iki yanağa benzerler; zira
yüzdeki iki yanağa dibacetân denildiği vakidir. Bu mana el-Hâkim ile
İbnu's-Salâh'ın, mudebbeci iki karinin rivayetlerine has görmelerine de uygun
olur.
Mudebbece isnadın nazil
oluşu dolayısıyle bu isim verilmiş de olabilir; zira müdebbec iki ravi
birbirine karin iseler her birinin isnadı bir, eğer büyüğün küçükten rivayeti
ise iki derece nazil olur. Yahya b. Ma'în'e göre nazil isnad yüz karasıdır. Ali
İbnu'l-Medînî ve Ebu Avni'l-Mustemlî ise “nüzul uğursuzluktur” demişlerdir. Bu
takdirde müdebbec öğme değil yermedir ve kelimenin çirkin yüzlü mânâsından
alınmadır.
Bunlarla birlikte öyle
görünüyor ki müdebbec ismi birbirlerinin akranı iki alim raviyi bir araya
getirdiğinden öğmek için verilmiştir. Ancak ikinci ihtimale göre isnadda nüzul
söz konusu olduğu için yermek üzere verilmiş de olabilir.